Bölüm 5 için TIKLAYIN
Sancı
Sanılmasın ki oturup bir günde yazıyorum tüm bunları. Tam bunu demişken aklıma geldi. Aslında akla getirme zinciri son derece basit, her insan evladındaki güzel bir uygulama. Oturup bir günde yazmıyorum, parça parça yazıyorum dediğimde beyin denen kıvrımlı yapı, arada döne döne yapılan uygulamaları içeren dosyayı getirip açıyor hemen. Bir tarama yapılabilmesi için bir başlangıç koşulu(initial condition)[bunu neden yaparlar anlamam] gerekiyor. Az önce kahve için su kaynatırken(hemen kaynaması için kayna kayna kaynana türküsünü söylüyorum) Wall E filminden bahsetsem mi diye düşünmüştüm. Sanırım bahsedebilme ihtimalim yüksekti(şimdi üstü kapalı da olsa bahsetmiş oldum) bu yüzden film kısmı bir yerlerde takılı kaldı. Beyin taramaya başlamadan önce başlangıç koşulu olarak film kelimesini aldı ve yarım bırakıla bırakıla yapılan ya da bu eylemin geçtiği bir film seçti. Ama seçerken bir koşul daha kullandı ki o da yenilen yemekti. Biraz özel yaşama müdahale oluyor ama yemek olarak da arkadaşlarla akşam vaktinde her tüketici bünyenin yapması gerektiği gibi(bak bak) pizza tükettik. Her neyse işte beyin, film, pizza ve yarım bırakıla bırakıla yapılan anahtar kelimelerini birleştirip bize neticeyi sundu: Cobra. Başrollerinde bizim Slyvester Stallone amcanın oynadığı poliseye bir film. Çocukken izlemiştik bir de geçenlerde tvde tekrar boy gösterdi. Bunu paylaşmak istedim. Arkadaşın dediği gibi paylaşım ne kadar güzel bir şey. Arkadaş bunu net üzerinden indirdiği filmleri yükleyen arkadaşlar için söylemişti ama fark etmez. Sancı da buradan kaynaklanıyor zannımca. Yazıya hemen geri dönüş yapılamıyor. Biraz yalpalama oluyor. Bir nevi ısınma turu atıyoruz. Döne döne yapılan uygulama da bu yazının bu ikinci kısmını yazış şeklimden ötürü edilmişti. Buradan birinci kısmı bir oturuşta yazdığım anlaşılıyor sanırım ve buna literatürde satıraralarınıokumak mı deniyor?
Bir de kahve sırasında şu düştü aklıma. Acaba bu adamlar beni her şampiyonadan sonra ya da buna benzer bir uygulamadan sonra bunu bize bildirmeyi kendine görev addetmiş bir insan olarak mı görüyorlar diye. Yok hayır, asla böyle bir misyonum yoktur. İsteyen istediğini yazabilir, bana has bir şey değil bu. En güzel en nezih ben yazıyorum da o yüzden ben yazıyorum gibi bir şey de değildir. Böyle sanılması beni çok incitir, kırar, çat diye çatlatır.
Artık devam edelim kaldığımız yerden. Müsaadenizle. Evet, müsaade benim. Teşekkür ederim.
***********
Sonraki bölüm “Crypto” bölümüydü. Bu bölüm klasik olarak tabir edilen soruların harflendirilmesi yani şifrelenmesi ile oluşan bölüm olarak gösterilmiştir yarışmacılara. Bir güzellik yapıp hangi sorulardan oluştuğunu yazmak istiyorum: Sudoku(24 puan), Fences[Çit](25 puan), Snake[Yılan](18 puan), Four Winds[Işın Ağı](22 p), Clouds[Radar](22p), Skyscrapers[Apartmanlar](27p) ve doğru olarak her harf için 4 puan. 17 tane harfe 0-9 rakamlar (1-9 da olabilir) şifrelenmişti. 17 harf olması yüzünden bazı rakamlar farklı harflere karşılık gelecekti. Misal hatırladığım kadarıyla W=8 di. Ya da bir başka bölümdeki buna benzer bir soru için geçerli olan bir karşılıktı bu, her neyse önemli değil. Murat bu bölümden önce bonus alacağım demişti, bir bölümde de ben finished diyeceğim. Ben de tamam dedim, seni izlemek için bölüm bitmeden bir 15 dakika öncesinde salonda olacağım. Küçük bir hesap yaptım, aşağıya salona indiğimde bölüm başlayalı 15 dakika olmuştu. Daha 45 dakika vardı ben de izlemeye başladım. Dikkatlice Murat’ı, Gülçe’yi, Salih’i izliyordum. Daha önce de dediğim gibi Barış’ın konumu izlenmeye pek müsait değildi. Dakikalar bir bir geçiyordu. Murat’ın yaptığı hamleler çok can alıcıydı. Çok fazla zaman vardı diye hatırlıyorum ki geriye 2 tane sorusu kalmıştı: radar ve apartmanlar. Bulunduğum yerden soruları tam göremesem de, ki uzağı da göremem, soruların yerlerinden ne olduklarını kestirebiliyordum. Murat gayet nezih hareketler yapıyordu, nerden biliyorum, silgi kullanmıyordu. Şunu da belirtmem lazım. Daha öncesinde yapılan çalışma esnasında Salih bir tablo icat etmişti. Bu tabloda en baştaki sütunda 17 tane harf alt alta geliyordu. Üst satırda da rakamlar yazılmıştı sırasıyla. Hangi harfe hangi rakamların kaldığını görmek için gayet elverişli bir uygulamaydı. Yarışmada da uygulama kararı alınmıştı. Murat bu tablonun çok işine yaradığını söyledi sonrasında. Ben Murat’ın 2 sorusu kalmasından ötürü epey heyecanlanmış, tamam artık ilk olarak verecek diyordum. Ama Alman hızlı çıktı, bitime 20 dakika varken Almanlardan Ulrich finished dedi. Höh dedik hep beraber. Teslim etti ve salondan ayrıldı. O kadar dikkatli izliyordum ki gözetmen olan Rus biladerler şüpheli şüpheli bakıyorlardı bana. Sanki ne yapacaksam. Bu yüzden kah başka taraflara dönüyordum, kah yerimi değiştiriyordum; ama bölüm sonuna kadar garip garip baktılar. Saçma bir hareket. 10 dakika civarında Thomas bitirdi. Murat hâlâ o 2 sorudaydı. Siliyordu sanırım, birkaç bir şey patladı. Sonrasında düzeltti. Verenlerin sayısı 5 kadar olmuştu bitime 5 dakika kadar kala. Murat ne de olsa ilk teslim etmedim diyerekten kontrollere başladı. 3 dakika kadar sürdü kontrol etmesi. Bir ara m… Fransız da vermişti. 2 dakika kadar kala Murat da finished dedi ve teslim etti. Salona ilk geldiğimde Gülçe de çok istekli görünüyordu. Nereden çıkardım bunu derseniz sorular üzerinde sadece gözlerini değil parmaklarını da hareket ettiriyordu. Bu ne kadar konsantre olduğunun göstergesidir. Ama bir yerde bir harf patladı sanırım. O da öyle söyledi zaten. Bir yerde bir hata oldu, tabii harfler tüm sorularda ortak olduğu için diğer sorularında patlamasına sebep oldu. Yazık oldu, çok da uğraştı düzeltmek için, ama bir soru patladığında bile çok fazla şey silmeden düzeltmek zorken, birbirlerine harflerle bağlı sorulardan biri patladığında onları düzeltmek pek bir zor olsa gerek. Bölüm bittiğinde 10 kadar bitiren ve teslim eden vardı. Bu bölümde puan tablosuna bakınca gördüm ki Thomas patlatmış. Ulrich bonuslarla birlikte bu bölümden 320 puan aldı. Bu bölümün 200 puan değerinde olduğu düşünülürse aldığı muazzam bonus görülecektir. Murat 214, bir diğer Alman Michael Ley 275, m… Fransız da 237 puan vb almışlar.
Son bölüm de “Cards” bölümüydü; ki bu bölümde batak oynandı, başka bir şey değil.
*-*-*-*-*-
*
*
*-*-*-*-*
*
*
*-*-*-*-*
Soruları Okuyan Adam
En son yazacağımı araya alıyorum. Böylece güllaç hadisesinin sonunda yazacağımı da burada yazmış olup her iki yazıyı Murat üzerinden birbirlerine bağlıyorum. Anladığım kadarıyla çok şey yapıyorum.
Nedir soruları okumak, okumak nedir, soru nedir, adam nedir? Evet, bu sorulara cevap verdiğimiz takdirde başlığı tanımlamış, anlatmış olacağız. Yok öyle bir şey, hemen gösterelim:
Soru: Başkaları tarafından hazırlanan belirli yöntem gerektiren, düşünmeye sevkettirici eşya
Okumak: Göz ve beyin koordinasyonu vasıtasıyla gözün görebildiği eşyalar üzerinde kurulan hakimiyetin icat edilen yazı dili vasıtasıyla çevrilmesi.
Adam: Adem’in evlatlarından biri, topraküstüyaşayanı
Gördüğünüz gibi hiçbir şey olmadı. Demek ki neymiş efendim, kelimelerin kendi manaları olduğu gibi bu manaların bir araya gelmesiyle tüm bu manaların üstünde oluşan başka bir manası da varmış. Of Allah’ım neler söylüyorum neler ben, maşallah maşallah, de açılın artık.
Önümüzde duran bir soru var ya da bulmaca işte. Bu bulmacayı çözünür kılabilmek için, içine ya da dışına ya da herhangi bir yerine ipuçları verilmiş. Çözen şahsın yapması gereken ipuçlarını elinden geldiğince hızlı bir şekilde takip etmek ve bu ipuçlarından en kısa süre içerisinde bir neticeye varmak. İşte Murat’ın artılarından biri de budur. O karşısındaki soruyu çözmeye başladığı zaman, ipuçlarını nasıl takip edeceğini, onu nereye götüreceğini, kapıyı açacak ilk anahtarın hangisi olduğunu çok kısa bir süre içerisinde idrak edebilmekte ve çözümü bunun üstüne oturtmaktadır. Bu tam olarak bir yetenek değil, hızlı çözümleme ile alakalıdır. Yani beyin eldeki verileri değerlendirip onları bir şekilde sıralayarak ya da onlardan sonra yapılması gerekeni çabucak bularak Murat’ın eline sinyalleri göndermektedir. Bu durum, herhangi bir çözücüde Murat’ınki kadar hızlı olmayacaktır. Çünkü onun hızlı olması sadece bununla da ilgili değildir. Hızlı karar verebilme, soruyu nereden ele alacağını bilmenin yanında sağlam bir konsantrasyon da gereklidir yukarıdaki hamleleri yapabilmek için. Ulrich yarışmadan sonraki basın toplantısı gibi bir toparlanış sırasında kendisine sorulan soruya, sağladığı konsantrasyonu tanımlayıcı güzel laflar etmiştir. Dediğine göre bu adam önündeki masaya odaklanıyormuş ve masanın üzerindekine. Ondan başka hiçbir şey yokmuş, her şeyi unutuyormuş geride bırakıyormuş. Yani beynini farklı kanallara kanalize olmasını engelleyerek dikkatini tek bir nokta üzerinde topluyor. Küçükken yapılan güneş topla benim için merceğinde olduğu gibi. Mercek Güneş’ten aldığı ışığı toplamaktadır ve mercek kağıt üzerinde tek bir noktaya kilitlenmiştir. Böylece bir süre sonra kağıttan dumanlar çıkacak, akabinde de yanıp bitecektir. Bu adamların çözme hadisesi de bu şekildedir ve sorunun çözümü de aynı bu şekilde gerçekleşir. Misalen bunu destekleme adına bir örnek vermek gerekirse. Sayın Michael’e Tunay vasıtasıyla Almanca dilinin nimetlerinden faydalanarak neden olmuyor diye sorduğumuzda kafasını işaret etmişti. Bu adam defalarca dünya 4lükleri, 5 ve 6.lıkları yaşadı; ama ne zaman sonunu getirmeye kalksa olmadı. Adamın sorunu kafadaydı, psikoloji denen zımbırtıdaydı; yoksa adamın kalitesinde herhangi bir deformasyon yoktu. Murat, konsantre olmakla alakalı kendisi için uyguladığı ya da yarışma esnasında onu bozacak şeyleri nasıl engellediğini anlattı. Diyor ki bu yukarıdaki Michael denen adam Prag’taki sudoku yarışması esnasında yanında sürekli şekerleme bulunduruyormuş. Sebebi de ihtiyaç duyulan karbonhidrattan dolayıymış. Beyne gaz için işte. Murat da ben de adamın hemen yanında oturuyordum; bana da ikram etti ben de aldım. Bölüm başladı, ağzımdaki şekeri evirip çeviriyordum. Ama aklım soruda değil, ağzımda oradan oraya yuvarlanan şekerdeydi. Sorulara odaklanamıyordum, şekeri parça pinçik ettim. Bu sefer de dişlerime yapışan kısımları beni rahatsız etmeye başladı. Bu şampiyonada bu tür şeylere mahal vermemek için her bölümden önce dişlerimi fırçaladım, çok da rahat ettim. Gördüğünüz gibi efendiler, küçük bir şey de olsa sizi alıp başka taraflara götürmeye yetebiliyor. Bunun için de temizlik şart. Her bölümden sonra günde 3 defa.
Murat gibi adamların en büyük artılarından biri kendilerine güvenleri ve bir işle meşgul oldukları esnada kendilerini tamamen o işin içine tabiri caizse erimiş cevher gibi akıtabilmelidir. Buna en güzel örnek sanırım Terminatör 2 filmindeki civa adamdır. Dokunduğu(ebatlarda problem olmayacak bildiğiniz gibi, yani bir şişe şeklini alamıyor arkadaş) herhangi bir nesnenin şeklini alabilen bu akışkan arkadaş, nüfuz edebilme kabiliyeti hayli yüksek bir vatandaştır. Murat ve türevlerinde de bu tür davranışlar gözlemlenmiştir. Onlar ki önlerinde duran bir probleme gediklerinden nüfuz etmeye çalışırlar. Gedikler de soruyu ya da problemi inşa eden tarafından bırakılmış açık kapılardır. Bazen kapıların birden fazla kilitle kilitlendiği de olur. İşte böyle durumlarda bu adamlar herhangi bir çözme niyetlisi arkadaşın düşeceği hataya düşmezler. Yapacakları denemeleri belli bir sisteme göre icra ederler. Eğer ki bir deneme kendisinden sonra parça parça açtırmıyorsa bir yerleri onu kaale almazlar. Başka tarafa yönelirler. Bunlar kısa zaman dilimleri içinde olur. Yani benim gibi biri henüz nereden denemeye başlayacağını bilmezken ve bakınırken; bu adam deneme gerektiğini anlamış, şimdi en kısa hangi şekilde deneyip denenecek yerin içerde mi dışarıda mı kalacağını düşünmektedir. Düşünün ki bu adamlar işte bu yüzden çok hızlı hareket etmektedirler.
Murat ve türevlerinde görülen başka bir haslet çabuk bozulmamalarıdır. Yani soru bir yerde patladığında hemen bırakıp kaçmazlar. İşin içinden ne kadar çıkılamayacak gibi görünse de bir şekilde çözümü elde etmek için yollar bulmaya çalışırlar. En nihayetinde olmuyorsa silerler ve tekrardan yaparlar. Burada kendine güven hadisesi de çok önemlidir. Eğer ki kendilerinden bu kadar emin olmasalar zaten ismi geçen soruda bu kadar oyalanıp da zaman kaybetmeye kalkmazlardı. Ama güven fakülteleri Street Fighter oyununda perfect yapmaya doğru giden oyuncunun oynadığı karakterin canı kadar doludur, bu itici bir kuvvettir. Halbuki benim gibi sıradan bir adam uğraştığı soruyu bir yerde patlatsa hemen telaşlanır, moralini bozar, yapamayacağım olmayacak der ve o kadar zamanı israf edip başka sorulara geçer. Aman aman yapılmaması gereken de budur işte. İnsanın nerede bırakacağını bileceği kadar nerede bırakmayacağını da bilmesi lazımdır. Murat da bunları söylemekte zaten: “ Ben her soruya bakarım bir bölümdeki. Bir bakma süresi vardır. Eğer ki bir 30 saniye içerisinde soru benimle konuşmaya başlamazsa doğrudan geçerim. Çünkü sorular zorluklarına göre puanladırılmış olsa da bazı sorulara karşı olan yatkınlık ne kadar zor olursa olsun soru, size 30 saniye içerisinde bir şeyler fısıldamasına imkan tanıyabilir. Bu yüzden belirli bir saniyede ya da dakikada soruları taramak mühimdir. Bir de bırakma ve bırakmama noktaları vardır; ki benim kendi biyolojik saatime göre uyarladığım zamanlarım vardır buna mukabil. Belli bir miktar yarışma tecrübesinden sonra bunlar oturmaktadır; şu anda bende de oturmuş vaziyettedir. Bir soruya başladım, görmem gerekenleri gördüm. Belirli bir süre sonra soru ilerlemiyor artık. Bakıyorum, bir yerler bulmaya çalışıyorum, hatta deniyorum. Öyle bir an gelir ki ya devam edeceksin soruya ya da bırakacaksın soruyu. Eğer devam edersen, o soruyu çözmek zorundasın, yoksa kaybedilen zaman hiçbir şeye yaramayacak. Eğer bırakırsan asgari bir kayıp olacak. Bu noktayı belirlemek ve uygulamak çok önemlidir. Misalen bu yarışmanın ilk bölümündeki topoloji sorusunda başıma gelen bu oldu. Başka hiç kimse yapmaz o kadar kısa zaman(bölümün toplam süresi 30 dakika idi) içerisinde 32 tane rakam yerleştirmeyi. Akılsızca, ben ona harcayacağım sürede hayli fazla sayıda küçük soru çözebilirdim. Ama soruyu bırakma noktasını geçmiştim ve çözmek zorundaydım. Ve çözdüm de.
Bu tür insanların bir diğer avantajları kendilerine has bir çözüm dili, işaretleme dili geliştirmiş olmalarıdır. Denemelerini farklı şekillerde yaparlar. Ya farklı bir işaretleme yoluna giderler ya da farklı kalınlıkta, renkte kalem kullanırlar. Bu bir bulmaca çözme ahlakıdır aslında. Belirli bir yarışma tecrübesinden sonra oturmuş, kemikleşmiş bir yapıdır. Çok faydaları vardır: Öndeki soruyu daha rahat görebilme, patlayıp patlamadığını daha rahat analiz edebilme, temizlikten kaynaklanan ferahlık, soruya anında müdahale edebilme kabiliyetini sağlaması, anne babanızın sizinle gurur duyması vb Ama sanırım bu sonuncu biraz gereksiz oldu, ya da yersiz. Peh
Bu tür insanların bir diğer artısı probleme yaklaşım tarzlarıdır. Ellerindeki problemi benimserler, ilkokulda bize kaktırılmaya çalışılan şekilde “verilenler” “istenenler” olarak kafalarında bir şema meydana getirirler. Verilenlerden istenenleri nasıl elde edeceklerini düşünürler. Çözüme ulaşmak için en kısa patikayı etüt eder, sonra da arkeologlar gibi toprak altında kalmış bu yapıyı meydana çıkarırlar.
Murat ve türevlerinde çok da nadir olarak rastlanan, Allah vergisi(hepsi de Allah vergisi ama bu biraz farklı) yetenek, onları üst sıralara mıhlayan, onları büyük bir çözücü yapan unsur hissiyat yani sizin deyiminizle sezgidir. Sezgileri avını bekleyen kaplanınkiler kadar ya da gece avlanmaya çıkmış baykuşun radar sistemi kadar hassastır. Bu onlara çok büyük bir avantaj sağlamaktadır. Kısa yollara girmelerine yardımcı olmaktadır. Ama bu haslet her çözücüde maalesef bulunmamaktadır. Dediğim gibi yetenektir. Murat’ta bu yeteneğin bolca bulunduğunu yıllardır gözlemlediğimiz kadarıyla öğrenmiş bulunmaktayız. Çünkü problem çözme işi ‘analitik düşünme beceresi’ olduğu kadar da ilham işidir. Matematikçi olabilirsiniz, hatta kafanız da zehir gibi çalışabilir; ama eğer ilham denen şu şey yoksa büyük bir matematikçi olamazsınız. Yeni yollar ya da ona benzer şeyler bulabilirsiniz; piyasadaki matematiksel şeylere tümüyle hakim olabilirsiniz; ama bu türler için denebilecek tek şey ayaklı kütüphane olduklarıdır, başka bir şey değil. Oysa Murat’taki gibi ilhama sahip olanlar olmadık yerlerden olmadık şeyler çıkarabilirler. Bir de bu ilhamla zeka, akıl vb özelliklerle de birleşmişse aman aman dadından yinmez. Tabii bir de şunu eklemek lazım: çalışmak
Çalışma olmadan olmaz, ne olursanız olun çalışmak zorundasınız, bu adamlarda olan olması gereken özelliklerden biri de çalışma disiplinleridir.
Bir kitapta geçiyordu, hoşuma gitmiş ki bir taraflarda kalmış. İlham öyle bir şeydir ki diyordu, kimi tatlı kaşığıyla nasiplenir, kimi kepçeyle, kimi de çatalla ucundan kıyısından tutmaya kalkar. Bu tabiri her türlü sanat vb şey için de kullanabilirsiniz. İşte pamuk o bu yüzden büyük bir yazar değildir. Nedenleri açıklamaya gerek yok. İyi getirdim değil mi sözü buraya, aferin bana.
O halde ne diyoruz ez cümle kabilinde, Murat gibilerinin nesli tükenmesin, arttırılsın, hatta Murat kardeşimin adına facebook ta fan klubü kurulsun, oturduğu semtteki belediye başkanından da rica ediyoruz, bu değerli kardeşimizin ismi bir sokağa ya da caddeye verilsin. Son derece ciddiyim. Memleketimizdeki bu değerlerin artması adına…
Diyeceğim budur Sayın Seyirciler. Kaldığımız yere geri dönüp bir an önce bitirmekten başka bir emelim yoktur. Bitsin de kurtulayım. Çok bir şey kalmadı zaten. Başta yazmaya niyetlendiğim çoğu şeyi çok fazla yazdığım için yazmaktan vazgeçtim. Belki çok kısa olarak küçük temaslarda bulunabilirim, o kadardır.
***
Yarışmanın 2. gününün sonunda toplanıldı. Bir yerlere yemek yenmeye gidilecekti. Gidildi.
Gece vakti, Minsk’te bir yer…
Tüm kontroller bitmiş bireysel sıralamaların Vada tarafından girilmesini bekliyorduk. Rus biraderlerle birlikte Ferhat ben vardık. Herkes yorulmuştu; ama nihayetinde de tekil bölümlerden oluşan yarışma bitmiş, artık iş sadece yarın yapılacak sıralama turlarına kalmıştı. Murat’ın yarışma serüveni çok iyi geçmişti. Hatta son bölüme kadar(kartlar bölümü, batak oynamayı bilmiyormuş) o kadar iyiydi ki yarışmayı birinci olarak biterebilme ihtimali de yok değildi. Ama kartlar bölümü pek verimli geçmediğinden burada kaybettiği puanlardan ötürü nerede kalacağını merak ediyorduk. Salih’in ilk 17’e girme şansı kalmamıştı. Gülçe ve Barış kötü bir yarışma geçirmişlerdi, bir türlü raylı sisteme oturtamamışlardı. O yüzden Murat’ın sırasını heyecanla bekliyorduk. Kontrol ettiğimiz son bölümler de Vada tarafından sisteme girildi, sonra bir iki hareket yaptı ve nihai sıralama ortaya çıktı. Ulrich 1, Murat 2… Orada pek bir sevinmişiz efendim, öyle böyle değil. Bir iki kopyasını aldık, yemek yenen yerin bulunduğu kata çıktık; ki gece vakti sonuçları göremeyenler sabah vakti kahvaltıya kalktıklarında görebilsinler diye. Sonuçta bir itiraz etme süresi vardı, bu süre içerisinde size ters gelen yerlere itiraz ediyordunuz ve haklıysanız hak ettiğiniz puanları alıyordunuz. Yemekhane girişindeki kadın sonuçları cama asmamızda sorun çıkarttı bize. Yapıştırmayın orada iz kalıyor demek istedi. Bize yapıştırabileceğimiz başka bir yer gösterdi, oraya yapıştırdık ve aşağıya indik. Sonrasında lobide bulunanlar sonuçlara bakmak için toplaştı. Artık işlem tamamdı. Murat kardeşimizi tebrik ettik, sonra odalarına gittik, muhabbet ettik vb.
Ertesi sabah uyandığımızda büyük gündü. Bu büyük gün içinde belki Türkiye takımının bir üyesi dünya şampiyonu olacaktı. Kahvaltı yapıldı yine kötüydü, sonrasında Murat, Kamer’den aldığı Türk Milli Takımı formasını giydi ve yarışmanın son kısmının yapılacağı kısma akıldı. Vada, finalistlere bilgilendirici bir şeyler söyledi; ki bunlar yarışmanın nasıl yapılacağını gösteriyordu. Bir de dün gece yapılan sıralamada eski dünya şampiyonlarından Hollandalı Nielst birader 17. sıradayken sonradan ilk 17 dışında kalmıştı. Ulan dedim herhalde benim yaptığım kontrollerden biri patladı. Öyle değilmiş, Japonlardan Kato’nun oğlu Yuhei itiraz etmiş son bölümle alakalı itirazı kabul edilmiş ve ilk 17 içinde yer bulmuş kendine. Sağlık olsun dedik ve izleyenler arasında yerimizi aldık. Beş tane masa vardı, her masada bir hakem vardı. Olay şu şekilde gerçekleşecekti: Her etapta beş finalist kapışacak en iyi iki çıkacaktı bir üst tura. Sonrasında diğer turdaki rakipleriyle kapışacaklar ve bu ilk 3 e kadar sürecekti. Sonrasında da ilk 3 ile birlikte beşli grup olup kapışacaklardı. Olay kaba hatlarıyla bu şekildeydi.
Masaların dizimi w(wpc nin wsi) şeklindeydi. Ferhat’ın hakem olduğu masa soldan yere değen ilk kıvrımın olduğu yerdi, Riad’ın olduğu masa sağdan yukardaki en son nokta. Aşağıda resimli bir anlatımı verilmiştir. Ferhat(F), Riad(R)
Yarışmanın bu şekli Ferhat’ın takım seçmelerinde kullandığı şekildir. Şöyle ki: İlk turda 17.,16.,15.,14.,13. kapışacaklardı. 3 soru ile olacaktı bu. Bu 3 soruyu seçecek olan 13,14 ve 15. sıradaki vatandaşlardı.
Kapışacak adamlar şunlardı:
17- Yuhei Kusui-Japonya
16- Zack Butler-Amerika
15- Rick Uppelschoten-Hollanda
14- Zoltan Horvath-Macaristan
13- Yuka Sugimura-Japonya
Ferhat’ın masasında oturan şahıs Zoltan’dı. Etap başladı, 3 soru ve sanırım 15 dakika süre vardı; ama süreden tam emin değilim. 13. sıradaki Japon kız çocuğu ilk sorusunu teslim etti. Sonrasında Zoltan teslim etti. Teslim ettikleri yer hemen yanlarında oturan hakemdi. Hakem şunu yapıyordu: Soruyu alıyor, elindeki cevap kağıdıyla örtüşmesine bakıyor, doğruysa eğer bir dakika sonra hemen önünde yan yana duran 3 tane diamond’ın(evet takım bölümünde yapılması istenen diamond şekilleri) ilkini havaya kaldırıyor ve yere bırakıyordu. Biz anlıyorduk ki bunun ilk sorusu tamam. Sorulara istediğinizden başlayabiliyordunuz. Japon kız öndeydi; ama sanırım bir soruda takıldı. Horvath arkadan geldi ve ilk teslim eden oldu. Ferhat elini tur bitene kadar havada tutacaktı. Artık bir tane ikinci lazımdı bize. Trajik bir hadise yaşandı. İkinci teslim eden Japon kızıydı, hemen ardından Amerikalı verdi ve onun ardından Hollandalı. Eğer kızınki doğruysa etap bitecek ve Zoltan’la birlikte çıkacaklardı. Ama kızınki patladı, sorusu teslim edildiğinde Amerikalının hakemi son diamond’ı kaldırdı ve tur bitti. Zoltan ile birlikte Butler bir üst tura çıktılar. Küçük bir aradan sonra yeni yarışmacılar tekrar yerlerini aldılar. Bu seferki isimler şunlardan oluşmaktaydı:
Zack Butler
Zoltan Horvath
12- Wei-Hwa Huang – Amerika
11- Jean- Christophe Novelli – Fransız
10- Aline Koch – Bir diğer Fransız
10,11,12 tarafından sorular seçildi. Süre işletilmeye başladığında Ferhat m… Fransızın hakemiydi. Bu tur da çekişmeli geçti ve m… Fransız ilk teslim ya da ikinci teslim eden oldu. Sanırım ilk teslim eden Amerikalı eski şampiyonlardan Huang’tı, sonrasında da m… Fransız verdi. Ben izlemiştim adamı 2 günlük yarışma boyunca, orada izleyenler ilk defa görüyorlardı d… herifi ve yaptığı hareketlere güldüler. Böylece Ferhat’ın masasına gelen bir diğer adam da tur atlıyor, ilk turdan gelen iki adam elenip gidiyordu. Yine küçük bir ara, üst sıradakilerin soru seçimleri ve yarışma başlaması. Bu seferki isimler şunlardı:
Jean- Christophe Novelli
Wei-Hwa Huang
9- Thomas Snyder- Amerika
8- Stefan Gaspar- Slovakya
7- Pal Madarassy- Macaristan
Geçen senenin dünya şampiyonu Pal hiçbir varlık gösteremedi bu turda. Oysa Thomas, 3 soruyu beş dakika gibi inanılmaz bir sürede bitirerek bir üst tura çıktı. Diğerinin kim olacağını bekliyorduk ve biz Stefan denen elemanı tutuyorduk. Dahası Stefan, Ferhat’ın masasındaydı, yani bir üst tura kalması o kadar yakındı. Öyle olmadı ama, sanırım Huang öndeydi ve fakat Stefan bir atak yaptı, Huang’ın sorusu patlamış olabilir ve Stefan bir üst turdaydı. Bu adamın bir üst tura çıkmasına Murat’ınki kadar sevinmesek de epey sevindik.
Sıra en son finalden önceki sıralamadaydı. Oluşan isimler şunlardı:
Stefan Gaspar
Thomas Snyder
6- Michael Ley- Almanya
5- Hideaki Jo- Japonya
4- Peter Hudak- Slovakya
Bu turdan Michael’in çıkması bizi sevindirirdi. Soru seçimi esnasında Michael Kakuro sorusunu seçti ve o sırada Japonlar hafiften gülümsediler. Çünkü Japon bir adama karşı bir Japon sorusu seçiyorsun. Zaten Hideaki yarışma esnasında Kakuro’yu hemencecik yaptı verdi. Michael de verdi, diğerleri de, sadece Thomas dışında. Bu turda sadece Peter 3 soruyu da bitirdi ve tabii sizin de tahmin ettiğiniz gibi Ferhat’ın masasındaydı bu adam da. İlginç bir istatistiktir: Ferhat’ın masasına her gelen bir üst tura çıktı, yine ilginç bir istatistiktir Riad’ın masasına gelen her Amerikalı patladı ve dahası bir alt turdan gelenlerden hiçbir tanesi bir sonraki tura atamadı kendini. Peter’den sonra da bir üst tura kalan başka 3. sorusunu yapan çıkmayınca nihai sıralamada üst sırada olan Hideaki oldu. Ve artık son finale kadar gelinmişti.
Ferhat’ın masasına Murat geldiği için Ferhat’ın yerine bir Bulgar eleman hakem olarak atandı. Bu ana kadar her etapta 3 soru seçilmiş, şimdi de geriye beş tane soru kalmıştı. Sıralamadaki puanlara göre dakikalar verildi 30 dakikanın üstüne ek olarak. Ulrich’in Murat ile arasındaki puan farkı 200 puan kadar olduğu için yaklaşık 5 dakika öncesinde başlayacaktı bölüme. Akabinden Murat diğer kalan 3 kişiden 36 saniye önce başlayacaktı. Oturum şekli şu formdaydı:
joker SMURHP
Ulrich Voigt(1)-Almanya
Mehmet Murat Sevim(2)-Türkiye
Roger Barkan(3)-Amerika
Peter Hudak
Hideaki Jo
Ulrich başladı çözmeye. Murat başlayana kadar temiz 2 soruyu haklamıştı, Murat başladı, akabinde diğerleri. Aslında pek parlak gitmiyordu. Japon önde gibiydi, sonrasında Amerikalı da öyle. Ama sonra Murat çat çat teslim etmeye başladı. Soruları nasıl yaptığını anlattı. Hissiyat hadisesini ne kadar yoğun yaşadığını ve iyi neticeyle sonuçlandığını. Bir ara Ulrich sürekli silmeye başlayınca Murat’ın ona yetişebileceğini düşündük. Ama aradaki beş dakikalık farkı çok iyi kullanmıştı Alman. Teslim ettiği hiçbir soruda patlamadı. Patlasa belki işlerin rengi daha değişik olabilirdi. Bitime 16 dakika kala sonuncuyu da teslim etti, onun da doğru olduğu belli olunca birinci belli olmuştu artık. Sonrasında Murat’ın sahne alma zamanıydı. Belki ona yetişebilecek tek kişi Amerikalı Roger’dı. Murat son sorusuna başladı, oklar sorusu idi bu. Bir deneme yaptığını söylüyor, başka oluru da yoktu diyor. Sonrasında hepsi patladı tabii, biz de heyecanlandık. Ama kendinden o kadar emindi ki, sanki orada yarışan o değildi, sanki adam az sonra Dünya 2.si olmayacaktı. Sildi ve tekrar başladı yapmaya. Hemen önünde Japon takımından elemanlar vardı ve izliyorlardı onu. Çok seriydi Murat kardeşimiz, çat pat küt yerleştiriyordu. Bitti ve teslim etti. Açıkcası o bizim kadar heyecanlı değildi. Bekledik, baya uzun sürdü bekleme hadisesi. Ya da bize öyle geldi. Ve doğru olup el yukarıdaydı. Dünya 2.si de belli olmuştu. Ben orada bir miktar fazla ses çıkartınca salondan atıldım. Tabii atmadılar, istenmediğim yerde durmam deyip ayrıldım. Bu kadar heyecan yaşlı bedenim için iyi değildi tabii. Diğerlerinin de en az benim kadar sevindiklerini biliyorum; ama pek kimseyi görmedim bu kadar heyecandan. Sonrasında yarışma bitmiş Roger’ın da teslim etmesiyle son sorusunu. Murat bitirdiğinde 10 dakikası kalmıştı geriye. Yani Ulrich’in o büyük süre avantajı olmasa aralarında sadece 1-1.30 dakika kadar fark vardı. Bu da Murat’ın ne kadar kaliteli bir kumaşa sahip olduğunu bize göstermektedir.
Akabinde tebrikler vb hadiseler yaşandı. Akşam için ödül töreni olacaktı. İnsanlar streslerini atmaları için önceden ayarlanmış futbol maçına yönlendirildiler. Burada seçim yapmak zorunda kaldı küçük bedenim ya yemek ya da futbol. Hocam Volkan futbolu seçti, bense yemek yemeyi. Utanılacak bir durum. Tüh diyorum, Hocamla birlikte top koşturacak, Türkiye’nin gücünü yeşil sahalarda da ispatlayacaktık. Ama Hocam tek başına yapacağını da yapmış zaten.
Ödül töreninden Pal amcayla ve Riad kardeşimizle yapılan sohbetlerden, Murat kardeşimin ikinciliğinin insanlar üzerinde uyandırdığı derin etkiden vb lerinden bahsetmiyorum. Burada yazıma son noktayı koyuyorum. Unuttuğum birçok şey olmuştur tabii. Bazı şeylerin üzerinde fazlaca durmuş, anlatılması gereken ana büyüklükleri bu yüzden es geçmiş de olabilirim. Bu yüzden özür dilerim herkesten. Eğer ki yazdıklarımla şampiyona atmosferini bir nebze de olsa yaşatabildiysem, birazcık tebessüm oluşturabildiysem suratlarda ne mutlu bana.
Mehmet Murat kardeşimizin 2.liğinin sonraki senelerde 1.likle süslenmesi, hatta onun gibi nice canavarın bu sahalarda top koşturması, bir Türkiye hegemonyasının oluşmasıdır temenni ettiğimiz.
Bildiren bendeniz
Serkan Yürekli- Denetçi, aktarıcı(aktar)